13 Ekim 2006

when i was kid

kardeşim 12 yaşında, ilkokul 5’e gidiyor abisi, ablası. sabah uyandığında ilk iş olarak gider ayaklarını yıkar, bir anlam veremem. evdeki kimse bir anlam veremez zaten. banyo kapısı önündeki terliği ıslak gördüğünde kimin yaptığını anlarsın. “yine nerelere gittin lan rüyanda” diye sorarım cevap vermez. sorsan prömierşip’in tüm takımlarını yedek oyuncularıyla sayar oysa. koyu bir cimbomlu olarak gassaray’ın son 5 seneki tüm avrupa maçlarını, yine son 3 seneki çelsi - livırpol maçlarının, cl’deki barselona - çelsi maçlarının istatistiki bilgilerini eline verir istersen. evet, kimin kardeşi.

ailemizde benden başka arızalı tipler de olabileceğini anlamayasınız diye kız kardeşimin 5 yaşındayken atilla taş’ın ham çökelek şarkısını ezbere bildiğini, yine şimdi beş yaşındaki yeğenimin sıkı bir ismail yk hayranı olduğunu söylemeyeceğim elbette. kaç kere söylemişimdir bu müzik albümlerine işte 0-5 yaş grubu içindir, yok 8-13 yaş grubu içindir diye ibareler koyun, mümkünse poşete koyun diye tüyap’tı, müyap’tı bilumum müzik sendikalarına. telif haklarına gelince yırtınıyorsunuz ama naaber, küstüm sana erol köse.

hazır çocuklardan söz etmişken burada gündeme damga vuracak bir bilgiyi kamuoyu ile paylaşıyorum: “ben de küçükken çocuktum”. evet, bu inanılması güç itiraf pek çok kişide özellikle hayata direk 20 yaşında başladığımı sananlarda şok etkisi yaratacaktır muhtemelen ve çoğu kişi inanmak istemeyecektir ama kanıt isteyenlere de elimde bomba gibi kanıtlar var; oku ibret al:


clementine ilk gözağrımdı

çukulata kağıtlarındaki arapça yazıları görünce kutsal sanıp yerden kaldırıyordum.

uzun bir zaman sağda solda duyduğum; mahallede doğum yapan biri olduğunda içilen lohusa şerbeti’ni doğum sırasında leğende biriken su sanmıştım. nasıl içerler öyle şeyleri deyip iğrenmiştim. ıyyğk.

özmichigan’daki günlerimizde ben, keno, xalo bir araya gelip futboldan, bruce lee’den, çizgi filmlerden konuştuğumuz bir gün konu karatecilere geldi. “olm, birini öldürdükten sonra gelen polislere karateci kimliğini gösterirsen seni serbest bırakırlar” deyince o an karateci olmaya karar vermiştim.

uzunca bir süre elektriği ediz hun’un bulduğunu söyleyen bir denyoya inanmış, kendisini televizyonda her gördüğümüzde “ulan helal olsun, adam hem artist, hem elektriği bulmuş” şeklindeki övgülerimizi tek yönlü olarak iletiyorduk. yok ne o, ne de zeki müren hiçbir zaman bizi göremedi.


bir kovboy filminin iyi olmasının tek şartı filmin başında halka içinde kocaman ağzını açıp kükreyen aslan bölümünün olmasıydı. sadece “aslanlı filmler” iyiydi, diğerleri için zaman kaybetmeye değmezdi.

cüneyt arkın idölümüzdü ama daha o zamandan bir ahu tuğla olsun, serpil çakmaklı, hülya avşar olsun filmlerinden nefret eder, evdekiler izlemesin diye kanal frekans ayarlarını bozardım(evet baba, anne, kardeşlerim itiraf ediyorum; o bendim).

muhtemelen ergenlik dönemine kadar, yağmur altında duramayan sahte sarışınların saçlarındaki boya akmasın diye yağmurdan kaçtığını sanıyordum. (tamam peki itiraf ediyorum bu şekilde düşünmem daha uzun sürdü ama ne fark var; ha boya akmış, ha saçları bozulmuş?)

ortaokul’u bitirene kadar okul benim için eğlenceli bir yer olmadı, olamadı be zeytin gözlüm. daha türkçe’yi doğru dürüst öğrenememişim, derslerim de kötüydü zaten. hele bir müdür vardı ki, babamdan çok korkardım. öyle ki 7-8 yaşlarında, ilkokul 1-2’ye gittiğim bir dönem ben ve en yakın arkadaşım bir gün sokakta çamurların içinde oturmuş oynuyoruz, çamurdan adamlar, atlar, arabalar kısaca “a” ile başlayan şeyler yapıyoruz. daha alfabenin ilk harfini öğrenmişiz çünkü. 200 metre uzaktan müdürü gördüm, otoriteye saygıyı öğretmişler ya, 200 metre uzaktan onu görür görmez ayağa kalkıp esas duruşa geçtim, karşımdan geçince de kafamı yukarıdan aşağıya doğru hareket ettirerek selam verdim. her ne kadar sonradan anarşistliğim tuttuysa da o zamanlar böyle de bir düzen adamıydım işte. askerden dönünce de patrondu, devletti, otoriteydi takmamaya çalışıyorum gücüm yettiğince. askerdeyken yapamazdım, sıkıysa yap, askerliğin bitmez lan. emredersin komutanım.

9 yorum:

asdfgh dedi ki...

peki clementine de bizi görecek mi?

maruzatım bundan ibarettir, arz ederim.

Sera dedi ki...

atlıkarıncayı hatırlıyor musun?

Adsız dedi ki...

bak enivan sana söyliyim kardeşin bi balık burcu insanı olabilir. ayak manyaı olur bu burç insanı. küçükken ben de yapardım oyle. bi de yazın bile corap cıkarmazdım rengarenk giyerdim surekli falan.

hohoho.

balık burcu mu? allah başka dert vermesin:)

anyone dedi ki...

sevgili indis, clementine seni görecek mi bilemeyeceğiz, belki de bunu kendisine sormalıyız. ama yıllar önce yine bir macera sırasında yolunun düştüğü ve jr. anyone'ın hayranlığını kazandığı özmichigan'a , yıllar sonra bu kez mr. anyone'ın evlenme teklifini kabul edip sadece anyone'ın kahramanı ve evinin clementine'i olmak için kesin dönüş yapacağına dair rivayetler var. ne kadar doğrudur, bekleyip göreceğiz.

özmichigan'da atlı karınca yoktu sera. -küçük emrah mod on- ve cebimizdeki para yılda bir kez gelip şehrin biraz dışında kamp kuran lunapark'a gitmek için yeterli değildi. biz de en yakın bakkala gidip şekerli leblebi alırdık. snıf snıf -küçük emrah mode off-. bu da öyle bir anımdır işte.

bana bakın littlemathcgirl. benim kardeşim balık burcu falan değil, bildiğin erkek burcu;) renkli çorap falan da giymez, hatta kendisi için özel yaptırdığımız damalı, kartvizit çorapları var, onları bile giymez. icabında abisi gibi yalınayak bile çıkar dışarı, topunu oynar, frank lampard'lığını yapar gelir.

imza: akrep anyone

özlem dedi ki...

gece gece güldürdün gene beni.allah da seni güldürsün ne diim.bir gün türk ve dünya basını farkına varacak.ve nobele ikinci türk aday sen olacaksın.başarılarının devamını dilerim:)

özlem dedi ki...

ps:üçüncü cümlede yanlışlık olmuş.aday kelimesi yanlış yerde duruyo.sen uygun yere alarak oku!!

Zeynep dedi ki...

clementine hepimizi ruh hastası yaptı. ben bunu bilir ve ne zaman o manyağın ve arkadaşlarının konusu açılsa, bunu söylerim.

Adsız dedi ki...

enivan kahkahadan zıpladım.

(b)alık lidılmeçgörl

anyone dedi ki...

teşekkürler özlem, amin, Allah benden razı olsun, tuttuğumu altın etsin, ne muradım varsa versin ayrıca.

nobel kazanmayı isterim ama bu "kendi şehrinin melankolik ruhunun arayışında, kültürlerin çatışması ve birbirine karışması için yeni semboller keşfedemeyen blogger" halimle çok zor görünüyor. yine de deneyeceğim.

clementine, kedisi helix ve son anda yardıma yetişen küre içindeki cin hemera'nın kötü kalpli dev malmot'a karşı giriştikleri mücadeleleri anlatan çizgi filmi izleyip balkondan atlayan kaç clementine özentisi genç kız vardır sorarım size sayın sotiz.

oysa ne "seni seçtim pikaçu" deyip balkondan aşağı bodoslama dalıp kol bacak kıran onlarca bebenin sorumluluğunu taşıyan pokemon denen denyolara, ne de pazar günleri ekran başında geçireceğimiz koskoca bir saatimizi heba ettiği yetmiyormuş gibi bizleri müzikten soğutan, müzikal yeteneğimizi körelten pazar konseri'ne kimse tek kelime laf söylemiyor.

her ne kadar fransızca olmasına ve bir bok anlamama rağmen zaman zaman elimdeki 2 bölümlük clementine'i izleyip eski günleri anıyorum. isteyenle hemenpaylaş'maya hazırım.

evet littlematchgirl, kahkahaların taa buradan duyuldu. allah neşenizi artırsın.