19 Eylül 2006

ortaya karışık


hadi sıradan vatandaş olmak kolay değil de bu memlekette başbakanın oğlu olmak da kolay değil ki. baksana en ufak bir şeyde “bilal ne yapacak?”, “bize ne önce bilal yapsın”, “bilal gitsin askere”, “bilal niye amerika'da okuyor?”, “benim bilal'im ne olacak?” tepkileri geliyor. sorsanız belki bilal de karşıdır bir şeylere, savaşa, asker göndermeye vs. bir de sanırsın ki bilal en önlere çıksa her şeyde, herkes rahatlayacak, "tamam öyleyse" diyecek.

büyük mağazalarda dolaşırken içeridekilere hitaben yapılan anonsları üstüme alınmam, duymamış gibi yaparım. ve aramızda kalsın içeriye girerken de cep telefonumu cebimden çıkarmam, çaktırmadan kayarak ve ellerim cebimde ıslık çalarak girerim içeri güvenlik kapılarından, oh mis. şimdiye kadar tek bir güvenlikçi bile dönüp bakmadı, durdurmadı, “huob hemşerim nereye gediyon” demedi. devam.

bir de kalabalık yerlerde dolanırken o kalabalıkta fotoğraf çekmeye çalışan birilerini gördüğümde önlerinden geçmem, yaptıkları şeye bir kutsallık, uhrevi(uhrevi ne demek?) bir şeyler addederim(kök ingilizceden: add), rahatsızlık vermemek için ya işlerini bitirmelerini beklerim, ya arkalarından dolanırım. mükemmel ötesi, şüpear anlayışlı biriyim.

bir de vitrininde “bizimle çalışmak ister misiniz?” yazılı ilan levhaları gördüğüm mağazalara gidip “yok kardeşim, istemiyorum ben sizinle çalışmak falan. kaldırın o tabelayı, levhayı neyse adı artık” der, tavrımı koyarım arkamdan bakıp “deli galiba” demelerine aldırış etmeden.


adam gibi "eleman aranıyor" yazmak varken bu yılışıklık niye?

bir de naci hiddet'e özendim, hürriyet gazetesine yorumcu oldum da adiler ikinci yorumumdan sonraki yorumlarıma sansür getirdi. isterdim ki naci hiddet gelsin yazdıklarıma yorum yazsın, beni teselli etsin.

ya onların hiçbiri değil de bi new kids on the block vardı. babamın sayfalardaki fotoğrafları kesip dükkan vitrinine yapıştırdığı blue jean dergisinde görmüştüm, hiç dinlemişliğim de yoktur halbuki. bir nsync olsa, bir backstreet boys olsa neyse de vallahi hiç dinlemedim. nerden de aklıma estiyse.


bir kısım 90'lılar için bugün bir utanç kaynağıdır bu çocuklar.

son olarak öpüyorum hayatım. şaka lan şaka tanımadıklarıma hayatım diyecek kadar cıvıtmadım. dur gitmeden, hayatım dedim de; bak burada daha önce muhtelif defalarda sözünü ettiğim bir kız var ama önce bir reklam arası veriyoruz.



telefonda konuştukları olsun, içeriye biri girsin, mesela simitçi falan bile girse(simitçiyi küçümsediğimden falan değil örnek olsun diye söylüyorum) hayatım, aşkım, bitanem, canım diye hitaplara başlıyor. o an orada olsan benim gibi mide fesadı geçireceğine 1,10 bahse girerim. ilginç ve mide bulandırıcı olan telefonu kapatır kapatmaz aynı kişiye “gerizekalı, salak” diye saydırmaya başlaması. neyse az kaldı, burada biraz daha kalsaydım kadınlardan nefret etmeye başlayacaktım. şimdi bu söylediklerim dedikodu sayılmaz herhalde. bikere beni de tanımıyorsun, sözünü ettiğim kişiyi de tanımıyorsun. sadece bilgin olsun, gerekirse ibret alasın diye söyledim. yoksa senin öyle bir şey yapmayacağını biliyorum. bye.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

bilinçliyim.
peynir deyip geçmeyin.
kaan deyip,
kaşar deyip...
ambalajdaki yazıların enbitkadarını bile okurum. bitkadarlıkkısma yazılan kısaltmaların açılımını öğrenirim. Ama "imal ve son kullanma tarihi arkadadır" kısmına kahrolurum.
gözlüğe gülmem. Allah taş yapar.
hepimizin başına gelebilir.

Adsız dedi ki...

yılışıklık değil o, saygı