21 Ekim 2006

anyone efendi ile gönül sohbetleri

istanbul elektrik tramvay ve tünel işletmelerinin çamlıca’daki bir otobüs durağından geçen bir otobüsünde başlayıp kadıköy’de sona eren yarı gerçek yarı kurgu yarım saatin hikayesidir.


dikkat geyik çıkabilir!!!
(site sahibine sormadan aldım ama fotoğraf kaynağı burasıydı)

çamlıca’daki bir otobüs durağından geçen otobüslerin yarısı kadıköy’e, yarısı üsküdar’a gider. önündeki güzergah tabelasına bakmadan bindiğin otobüsün gitmek istediğin yere götürme ihtimali yarı yarıyadır. bence o durakta bu riski almaya değer; ilk gelen otobüse nereye gittiğine bakmadan bin ve seni istediğin yere götürmesini bekle. hem zaten iett’nin şans melekleri yanında değilse bile sonradan bunu telafi edebilirsin.

bu sabah ben de öyle yaptım; ilk gelen otobüse nereye gittiğine bakmadan bindim. “hey dostum bu yaptığın saçmalık” demeden önce işsiz güçsüz, orta yaş bunalımı eşiğindeki bir adamın davranışlarında mantık aramaman gerektiğini hatırlatırım.

boş bir koltuğa oturup gazetemi açıp okumaya başladım(bak 40 yeni kuruş verdim ya, hemen de benim gazetem oldu. bu mantığı anlamakta zorlanıyorum. adam eve gelir, televizyonu açar, o esnada bir dizi oynuyordur, bunu anlatırken; “oturup dizimi izledim” der. sanırsın senaryosundan, yönetimine kadar her şeyi o üstlenmiş, karşında küçük bir sinan çetin vardır. ya da alır “moron olmanın 1001. yolları” isimli kitabını eline; “kitabımı okudum” der. öyle ya birkaç ytl verdin diye hemen de senin kitabın oldu! gözlerim doldu!). gazetede hür ve kabul edilmiş masonların başkanı kaya paşakay ile ilgili bir haber dikkatimi çekti. haber değil tabi, isimlere takmış biri olarak isim dikkatimi çekti; kayapaşakay. kaya paşa kaya. kaya paşak ay. paşa kayakay. kay paşa kay. cemil zil çaldı. neyse işte tuhaf geldi bana. tuhaf olan isim değil, isim+soyisim bileşimi. yoksa kaya isim olarak gayet mantıklı, ciddi, aklı başında bir isim. üstelik kaya adında yaşça büyük bir programcı arkadaşım var. “kaya abi bunu okuyorsan selamlar. yengeye ve çocuklara da selamlar”. neyse dediğim gibi tuhaf geldi. böyle bir isim+soyisim bileşimim olacağına 10.000 ytl borcum olsun. hah ismim kaya paşakay değil, 10.000 ytl borcum da yok, ne güzel sabah sabah 10.000 ytl kârdayız. bu arada yeri gelmişken, lionslar olsun, rotaryenler olsun, masonlar olsun hepsine kıl olurum, onlarla aramızda bir bağ kurmaya kalkışmasın kimse. daha neler bir masonluğumuz eksikti. (ya o değil de bir de semra’nımın papatyaları vardı. ne oldu onlara?)

sabah sabah 10.000 ytl kazanmanın moraliyle gazeteyi okumaktan vazgeçip pencere kenarından dışarıyı izledim bir süre. otobüs, duraklardan birinde durduğunda genç bir adam dikkatimi çekti. adam önce küpesi ve sonra da tokasını düzeltti. bak hemen şimdi gözlerini kapat ve bu cümleyi kendince hayal et, kurgula:

adam önce küpesi ve sonra da tokasını düzeltti.
adam önce küpesi ve sonra da tokasını düzeltti.
adam önce küpesi ve sonra da tokasını düzeltti.
adam önce küpesi ve sonra da tokasını düzeltti.

gerçeklerse kurguladığın gibi değil. görünüşe göre her şey normaldi; küpe dediğim cem yılmaz’ınkinden ve tek yaptığı da bir ara elini kulağına götürmekti. ve “toka” dememe de bakma; saçları uzundu ve gözlerinin önüne düşmesin diye ince siyah bir taç takmıştı kafasına, onu düzeltti. ama bunu yazdığımda eminim pek çok kişi şuh hareketlerle kırıtarak iri, kocaman taşlarla bezeli küpesini düzelten, yine aynı hareketlerle önce saçlarını arkaya atarak sonra çiçekli böcekli tokasını saçına takmaya çalışan yumuşak bir adam hayal etmiştir.

işte bir olayı görmek ve başkasından okumak arasındaki fark budur. birinde olduğu gibi görürsün, diğerinde okuduğunu yeniden kurarsın. buraya kadar gördüklerim normaldi. sonra adam yere düşen akbilini almak için eğildiğinde kırmızı tangasını gördüm. dermişim. ahah, şaka lan, yok öyle bir şey. böyle bir şey olmadı, yeminle. hem zaten bunu kelimelerle anlatmakla görmek arasında bir fark yoktur. bu olmadı ve kolay kolay olmaz da. sevgili halkımız henüz erkekte kırmızı bir tanga’ya, kadında kıç çatalı dekoltesi’ne hazır değil.

indirip bindirdikten sonra yolumuza ve izlenimlerimize devam ettik. yolda gördüğüm bir berber levhası dikkatlerimi başka bir yöne çekti, bir anda kendimi başka türlü sorgulamalar içinde buldum:

“altın makas erkek berberi”

işte bak türk esnafının en büyük takıntısı, bu dükkana isim belirlerkenki içinde altın geçen isim takıntısı, kokoreç’ten sonra ab yolundaki en büyük engellerinden biridir. nereye gidersen git, anadolunun hangi kasabasına gidersen git; altın şiş kebap evi, altın top bilardo salonu, altın emlak, altın makas terzisi, altın örümcek web ödülleri, altın kitaplar yayınevi vs. vs. liste böyle uzar gider. uluslar arası kabul gören film festivallerinden ikisinin isminin altın palmiye, altın portakal, haliç’in bir diğer isminin altın boynuz olduğunu da hatırlatırım.

oysa bir sezyum olsun, bir kalay olsun, bir alimünyum, arsenik, hassiyum, osmiyum, uranyum, kalsiyum olsun bunlar da değerli elementler. mesela hassiyum lise son'da en sevdiğim elementlerden biriydi. neden hassiyum ç’köftecisi, osmiyum lostra, zirkonyum güzellik salonu, sezyum kebap evi görmeyelim, çok mu duygusal davranıyorum acaba?

neyse uzatmayalım, otobüs son durağa geldi. nereye mi gelmişti? tabi ki kadıköy’e.

aşkta kaybeden, iett’de, ido’da, şehir hatları vapurlarında kazanır. senin gibiler için her zaman pencere kenarında boş bir koltuk vardır. ve duruma göre bazen şehir hatları vapuruna binen son kişi sen olursun ve bazen de durağa gittiğinde “bas gaza şoför kardaş / ulaştır beni yare” diyebileceğin bir otobüs hazır beklemektedir. ama minibüsler için aynı garantiyi veremeyiz.

sonuç olarak; sonuç falan yok işte. yemişim giriş gelişme sonuç üçgeninde pişen yazıları(ne oldu şiştin mi 11-f edebiyat hocası?).

gönül sohbetimizin sonuna gelirken müslüman arkadaşların geçmiş ramazanını, kadir gecesini, gelecek bayramını, diğer dinlerden arkadaşların paskalyasını, yortusunu vs. vs. kutlar, esenlikler dilerim.

konuyla alakası yok ama biterken nancy sinatra önceki gece 22:36’dan beri 127. kez -ve bence morissey’den daha iyi bir yorumla- close your eyes / and think of someone / you physically admire / and let me kiss you / let me kiss you / but then you open your eyes / and you see someone / that you physically despise / but my heart is open, my heart is open to you / but my heaaaart iiiis ooooopen my heaaaaart iiiis ooooopen tooooo youuuuuu diyordu. indir, dinle, bayram şekeri yerine geçsin. sevgiler.

15 yorum:

teyzenteyfik dedi ki...

Baslik cok güzel ve komik olmus..:)

Adsız dedi ki...

11-F edebiyat hocasının derslerinde uyukladıgın nasıl belli:"adam önce küpesi ve sonra da tokasını düzeltti."oku bakiiim bi cümleyi, oku...Cümlen düşmüş senin! Sakın kısasa kısas yapıp ben de hata aramaya kalkma!:)

"adam önce küpesi(ni) ve sonra da tokasını düzeltti." doğrusu.

Morrisey ve Nancy Sinatra'yı kıyaslamana ise hiç değinmiyorum, allah çarpar adamı valla.

anyone dedi ki...

haklısın ezgi,

yakup kadri, bedri rahmi, ahmet haşim, orhan pamuk ve ilkokul'dan liseye kadar olan bütün türkçe ve edebiyat öğretmenlerimden, hocalarımdan özür diliyorum;) senden ve bayram ziyaretine gelmiş sevgili okuyuculardan da.

ama yavaş yavaş öğreniyorum işte, böyle şeylere dikkat edicim bundan sonra da. pardon edicim değil edeceğim.

bak tamam nancy ile moris'i bir daha kıyaslamam ama sen de beni tanpınar'la kıyaslama lütfen. hem burada bir şeyler karalarken ara sıra da bir kaç 'blogır'a dokunduruyorum diye bana nobel, mobel hatta marbel vermezler.

ama büyük küçük harflere bir şey deme. onlar bilinçli bir tercih. bu mekanda bütün harfler eşittir.

peki madem edebiyatına ve grammer'ine güveniyorsun sana klasik bir soru. buna doğru cevabı vereceğine eminim ama şansımı denemek istedim;

"eski kadıköy kaymakamı" mı yoksa "kadıköy eski kaymakamı" mı?

Adsız dedi ki...

"eski kadıköy kaymakamı" mı yoksa "kadıköy eski kaymakamı" mı?

şimdi efem bu soru neyin eski olduğunu anlatmak istediğimize göre değişir. eğer eski zamanların kadıköy'ünden bahsediyorsak eski kadıköy kaymakamı önermesi doğrudur. yok, kadıköy'ün eski ya da yeni olması bizi alakadar etmiyor, kaymakamın durumundan bahsetmek istiyorsak 2. önerme doğrudur."kadıköy eski kaymakamı"

ben edebiyat derslerimde hiç uyumadım.

Moris diil, Morrissey...Lütfen yani.

küük harflere asla takılmadım ama tabi Morrissey istisna.

anyone dedi ki...

bu tuzak sorulardan biridir ezgi.

bu sorunun cevabını öğrenmek için grafik/tasarım/sayfa düzenlemesini emekli paşalardan mr. anyone'ın yaptığı, sakarya üni'de yrdc. doç. olan selçuk kırbaç hocamızın "kurallarıyla güzel türkçemiz" isimli kitabına bakıyoruz:

"eski" nerede olmalı

türkçe'nin en önemli yapı özelliklerinden biri de "tamlayanın tamlanandan önce gelmesi"dir. diğer bir ifadeyle türkçede asıl vurgulanmak istenen unsur tamlanan unsurdur ve daima sonda bulunur; tıpkı fiilin cümlenin sonunda bulunması gibi: şakir yavaşça kitabı eline aldı. burada vurgulanmak istenen düşünce, şakir'in kitabı eline almasıdır. tamlanan sonda tamlayan ondan öncedir.

gelelim bu kuralın tamlamalarda uygulanmasına

"kırmızı ev" bir sıfat tamlamasıdır. burada tamlayan 'kırmızı', tamlanan 'ev'dir. peki, bu evin aynı zamanda eski olduğunu belirtmek istersek nasıl söyleriz?

'eski kırmızı ev'.

bu tamlama kırmızı evin eski olduğunu ifade ediyor.

...
...

kural şudur: tamlayan her zaman tamlanandan önce gelir.

'istanbul eski valisi' yanlış, 'eski istanbul valisi' doğrudur.


kitaptaki örneklerden hareketle 'kadıköy eski kaymakamı' yanlış, 'eski kadıköy kaymakamı' doğrudur.

şimdi senin önermene gelirsek; eski zamanların kadıköy'ü diye bir ifade yanlış olur. kadıköy her zaman kadıköydür ama kadıköy kadıköy olalı onlarca kaymakam gelip gitmiştir(lafa bak hizaya gel; bu cümleyi ben bile anlamadım).

neyse son olarak nancy taşgibi sinatra mı yoksa morrisey mi döver? sorusuna şu anda monitörleri başında bizi izleyen 72,345,654 kişi bu fotoğrafa bakarak karar versin.

Adsız dedi ki...

tabi'y' ki eski kadıköy kaymakamı. ama nedeni belirtisiz isim tamlamasında tamlayanla tamlananın arasına sözcük girmemesi gerektiği bence; o kitapta belirtildiği gibi tamlananın sonda olması değil. yoksa kadıköy eski kaymakamında da tamlananın kaymakam olduğunu ve sonda olduğunu iddia edeceklerdir.

istanbul eski valisi gibi laflar kimin başının altından çıktıysa gereksiz yere kafa karıştırdı.
sıfat tamlananı tanımladığından zaten eskinin neyi anlatmak istediğine dair bir muğlaklık oluşmaz. 'eski kapı kolu'nda eski olan koldur. kapıya eski demek isterseniz 'eski kapının kolu' olur. illa eski zamanların istanbul'unun valisi gibi birşey demek istersek (normalde anlamsız olur bence de, ama diyelim sonradan sınırları değişti, büyük belediye oldu, yapılandırıldı, çok değişti, vs.) 'eski istanbul'un valisi' dememiz, yani belirtili isim tamlaması kullanmamız gerekir,

der, bir de palmiye bizim esnafın buluşu değil (keşke olsaydı) diye bitiririm.

Adsız dedi ki...

morrissey,nancy,eski kaymakam,11-f edebiyatı.. bunlar iyi güzel hoş da kıymetli an-yo-ne, senin bir iş bulup gayrisafimillihasılayı kanatlandırman gerekmiyor mu artık ha?
bu yazılar hiç hayra alamet değil :Pp

Norbara dedi ki...

Selamlar Anyone ; Bayramınızı kutlar , size tüm sevdiklerinizle birlikte çok güzel günler dilerim.Saygılar.

Suleyman Ve Ben dedi ki...

Merhaba anyone,

Sen cok haklisin.

Altin = Gold

Altin adilar cok Turkiye'de :)

Ben+den ornek:

Çeşme Altın Yunus 1. Sınıf Tatil Köyü :)

RAMAZAN BAYRAMI
---------------
Esim ve ben Ramazan Bayramini kutlariz (senin ve ailenin icin).

Iyi gunler, gorusuruz.

Suleyman.

Shaman dedi ki...

wallahi onca bayram gezmesine gittim bu bayram, böyle keyifli gönül sohbeti görmedim, kahve de çok güseldi elinise sağlık, bise müsaade bikaç yer daa var uğrayacağımız. iyi bayramlar...

Adsız dedi ki...

Bayram ziyaretleri..Bayram misafirleri...Off..Yine yorucu bir bayram oldu..Ama güzel oldu :)

Seni ve aileni de beklerim..
Belki bu taraflara gelmişlerdir..:)
İyi bayramlar Anyone..

Adsız dedi ki...

Ben bu şarkıya hastayım çok sayın sevgili dostum anyone, bu yorumu cidden çok çok hatta çook iyiymiş... bu leziz şarkıyı dinlememe olanak verdiğiniz için ne şeker ne de bozuk para taleb etmeksizin ellerinizden öper ve de alnıma koyarım o mübarek elleri ben:)) sağlıcakla kalınız.. bir bayram daha bitti, ahhh nerede o eski bayramlar, tasasız, çocuk, tek düşüncemin ya bu elma şekerim keşke hiç bitmese olduğu...

anyone dedi ki...

bir de ezgi alternatif-istanbul valisi var ki, konuyla tamamen alakasız olmasına karşı laf ebeliği yapasım gelince belirtmeden geçemedim;)

esnaf dememe bakma simon, sözünü ettiğim halkın genelinin bu konuya yaklaşımıydı, bence de yastık altındaki altınlar türkiye ekonomisini kurtarır. bu arada üşenmediğim bir an adresimi göndereceğim, sen şimdiden okkalı bir hediye için para biriktirmeye başla;)

gayrisafimillihasılayı takan kim pass. bir iş bulup bir an önce ekmek parasıydı, express inegöl'de köfteydi, habil pizza'da pizzaydı, adsl fatura, ingilizce kurs, muhtelif kitaplar, sinema, sultanahmet'te karşılatığım ispanyol turist kızı yemeğe ötürme parasıydı, tiyatro bilet bilet parasıydı falan kazanmaya başlasam derdindeyim ben. yazılar da işte başka bir yere kapağı atınca seyrekleşecek, normale dönecektir diye umuyoruz mahallece.

aslında ramazanın tam ortasında ayrılmakla zamanlama hatası yaptığımı farkettim. bayramdan sonraki bir-iki hafta içinde bu açığı kapatmayı umuyorum.

teşekkürler marco, süleyman enişte , locker bayram tebriği için.

ve bir şey anladıysam hınca uluç olayım, haşmet olayım hatta ayşe özyılmazel olayım, yurtseven kardeşlerden herhangi biri olayım bencil kirpi. bu bana bir dokundurmaydı muhtemelen ama anlamam için biraz beyin kaslarını zorlamam gerekiyor.

aynen öyleydi hannelise. yorucuydu, pek bayram gibi değildi. ve sizin oralar hep yolumuzun üstünde ama kısmet olmuyor bir türlü, gelirsek o taraflara uğramak isterdik çikolatalı şekerlerden almak için size de. teşekkürler bayram dilekleri için.

sevgili dostum tuba warhol. deviant'ın, art'ın hayırlı olsun vatana millete. etkileyici performanslarını bekliyoruz ailece. nancy'nin yorumunu beğenmene sevindim;)

Adsız dedi ki...

anyone hani yeni yazı tee 21.de yazıp, gitmek var mı, bu mudur sorumlu gazetecilik anlayışı, bu mudur sorarım :) :P

anyone dedi ki...

buna sorumlu gazetecilik diyemeyiz tuba, çarpılırız. olsa olsa 'sorunlu blogger' kapsamında değerlendirilebilecek bir vak'a dır. bu arada vakayı vakvakiye ne komik bir vak'a ismidir değil mi? bence kanlı bir ayaklanmaya yakışan bir tanımlama değildir, ya tarih kitaplarından tamamen çıkarılsın ya da ayrı yazılır eğer dahi anlamında kullanılıyorsa ama ben öyle şeylere kafayı takmam, gramerdi falan kafana göre takıl. özledim yazmayı. haniyone anyone zekiceydi, sevdim;)