21 Mart 2006

gözlerden kaçan bir çuval(!) giydirme rövanşı(!)

yakın zamana kadar televizyonlarda 3-4 bölümlük seriler halinde gösterilen bir banka reklamı hakkında bir komplo teorisi ürettim ve şimdi 70 milyonun önünde ilk kez seninle paylaşıyorum.

başkent ekspresiyle ankara'dan istanbul'a gelmekte olan 'bir türk, bir amerikalı ve bir japon bir gün' diye başlayan fıkraların kahramanları arasındaki teknoloji/cep telefonu konulu sidik yarışıyla haberdar olmuştuk kendilerinden.

reklam o kadar kötüydü ki ilk izlediğimde sinan çetin'in reklam filmlerinden biri sanmıştım.

hatırlarsan reklamdaki türk'ü canlandıran delikanlının kendini beğenmiş, tepeden bakan, ukalaca tavırları bir yana, reklam filminin ilk hareket noktası da bir hayli kötü eleştiriler almıştı.

hayatı kolaylaştıran bir buluşun sahibi ve geliştiricileriyle saçmasapan argümanlarla bir tartışmaya girme, zeytinyağı gibi üste çıkma çabaları ve üstelik teknoloji'nin karşısına teknoloji ile alakası olmayan, reklamın hedef kitlesi olan müşterilere ipotek karşılığı verilen ve
yıllar içinde kat kat fazlasıyla alınacak, taksitlerden birkaçının geciktirilmesi/ödenmemesi halinde tabak/çanaklara kadar geri alınacak bir krediyi lütüf buyurmuş gibi veriyor gibi görünmeleri de bir hayli komik ve aynı zamanda sinir bozucuydu.

tüm bunlar bir yana, bölümler boyunca amerikalı'ya reva görülen muamele senaryo yazarının bilinçaltından kopup gelen bir çuval davası rovanşını alma çabaları olabilir mi acaba diye düşündürdü beni.

ilk bölümdeki diyaloglarda tartışma daha çok telefonu icat eden amerikalıları temsil eden amerikalıyla türk arasında geçiyordu. japon elemana ise fazla dokunulmamış, üstelik ilk önce vatandaşlık numarasını bilmemesi ve daha sonraki bölümlerde bir vatandaşlık numarası edinmesiyle taraflı tarafsız herkesin sempatisini kazanması sağlanmıştı.

araba galerisinde geçen ikinci bölümde satın alınan araba önünde bizim elemanın elini japon'un omuzuna koyarak amerikalıya al makineyi bir resmimizi çek demesi, amerikalıyı resmin dışında tutması ve sonraki bölümlerden birinde de krediyle satın alınan televizyonun önünde amerikalı'nın yediği çerezlerin boğazına kaçması -ki tv karşısında oturup çerez yemek amerikalıların milli sporu gibidir-, yani her durumda amerikalı'ya şamar oğlanı muamelesi
yapılması, inceden giydirilmesi dikkatli gözlerden kaçmadı.

tüm bunlardan sonra bu reklam filmi serisini -izlediklerim arasında- en kötü 2.si ilan ediyorum. üçüncü sırada ise kendini beyonce sanan hülya'nın oynadığı ıyğğğkk dedirten türk petrol reklamı vardı.

sahi ya bir zamanlar dankek reklamları vardı, süper bir şeydi, şaka diye söylemiyorum, benim en sevdiğim reklamlardan biriydi. ne oldu ona?

not: çuvalın intikamını aldık diye burnu havalarda dolaşan kurtlar vadisini boşver, amerikalılara asıl çuvalı ve daha fazlasını giydirmeyi yine başka amerikalılar syriana filmiyle yapıyor.

3 yorum:

zynp dedi ki...

hımm etkileyici gibi..!

Adsız dedi ki...

Slm,Bir önceki yazınızda hayatın içinden bir yada birkaç hisle birlikte,ince kesitler içeren ve güzel ince detaylar taşıyan yorumlarınızı sevmiştim neden sildiniz?Güzeldi;Saygılar.

anyone dedi ki...

selam,

bu çok saçma. ben silmedim ki!?!?!?!?
şimdi yorumunuzu okuyunca farkına vardım, hatta bu sabah baktığımda yerinde duruyordu.

nedir şimdi bu gerçekten? blogger kaynaklı teknik bir hata olabilir.
neyse akşam gereken düzeltmeleri yaparım ama can sıkıcı bir şey.

uyarınız için teşekkürler. yeni paylaşımlarda buluşmak üzere, saygılar.